Bugün mağazalarda çalışanları yoğun bir mesai bekliyor. Bugün, her “özel” günde olduğu gibi ortalık apar topar hediye bakınmaya gelenlerle dolup taşacak. Eşleriniz, sevgilileriniz hediye alacak, iş arkadaşlarınız kutlama mesajları gönderecek. “Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun” diyecekler. Bugüne özel indirim ve artı taksit fırsatları olacak. Bugün ‘billboard’larda yine kadınlar olacak. Fakat bu sefer “evinin kadını”, “çocuklarının anası” olarak! Ne kadar emektar olduğumuz, değerli olduğumuz hatırlanacak. Biraz duyarlı olanları, kadınlara yönelik şiddetten söz edecek.
“Kadınlarımıza şiddet uygulanmasın, dövülmesin” denerek vicdanlarını rahatlatacaklar; son kertede yine “onların kadınları” olduğumuzu hatırlatarak. Geri kalan için bugün Sevgililer Günü veya Anneler Günü gibi kutlanacak; günün “anlam ve önemi” anlaşılmadan…
8 Mart Nedir?
8 Mart 1857’de New York’da binlerce dokuma işçisi kadın, çalışma saatlerinin 8 saate düşürülmesi ve daha iyi çalışma koşulları talebiyle greve gider. Polis fabrikayı işgal eden kadınlara saldırır, patron işçileri fabrikaya kilitler. Fabrikada çıkan yangın sonucunda 129 kadın işçi yanarak hayatını kaybeder.
26 Ağustos 1910’da 2. Enternasyonal toplantısında Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikasında ölen işçiler anısına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını önerir ve öneri oybirliğiyle kabul edilir.
8 Mart bu acı günün bir daha yaşanmaması için “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan edilir ama bir sene geçmeden yine kadınlar New York’ta Triangle fabrikasında çıkan yangında hayatını kaybeder. Çoğu göçmen olan tekstil işçisi kadınlar, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için verilen mücadelenin önemli bir parçası olurlar. Dünya Kadınlar Günü, işte bu olayların ardından ortaya çıkmıştır. 8 Mart, sadece işçi kadınların verdiği mücadele olarak değil, erkek egemen toplumla mücadelenin simgesi olarak da her sene tüm dünyada kutlanmaya/anılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de Kadının Durumu
Bugün Türkiye’de ev işlerini yapan, çocuk, hasta ve yaşlılara bakan, erkeklerin şiddetine, dayak, taciz ve tecavüzüne maruz kalan kadınların emeği ucuz işgücü olarak görülürken, bedenleri de her mecrada erkekler tarafından sömürülmeye devam ediyor. Sağlıksız, iş güvencesiz koşullarda kadın işçiler yanarak ölmeye devam ediyor.
2005 yılında Bursa’da bir tekstil fabrikasında 5 kadın yanarak yaşamını yitirdi. 15 yaşındaki Ayşe, 21 yaşındaki Gülden, 18 yaşındaki Sadife, 27 yaşındaki Necla ve 3 aylık hamile 32 yaşındaki Sevgi… Ardından 2009 yılında bu sefer İstanbul’da sel felaketinde sekiz kadın boğularak yaşamını yitirdi. Çalıştıkları Pameks tekstil fabrikasına gitmek üzere servise binen 8 kadın işçinin, insan taşıma servisi değil, bir yük taşıma kamyonetiyle gittikleri işyerinin bahçesinde, hayatlarını kaybetmeleri kadınların çalışma hayatındaki rollerinde hiçbir değişiklik olmadığını tekrar gözler önüne serdi.
2004 yılında uğradığı tecavüz sonrası hamile kaldığı için kardeşleri tarafından vurularak yaralanan bir kadın, tedavi olduğu hastanede kardeşleri tarafından öldürüldü. Güldünya Tören henüz 22 yaşındaydı.
2010 yılında İstanbul Ümraniye’de Arzı Yıldırım sevgilisi tarafından öldürüldü. Arzu savcılığa “Öldürüleceğim” diye dilekçe verdikten iki gün sonra katledilmişti. Her gün gözümüzü açtığımızda birkaç kadın cinayeti haberiyle uyanıyoruz. Başbakan, gazete ve televizyonların abarttığını söylüyor. Hâlbuki veriler apaçık ortada. Son yedi yılda istatistiklere giren kadın cinayeti oranı yüzde 1.400 arttı. Kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda % 30 artış yaşandı. Yasal düzenlemelerin yetersizliği, emniyet görevlilerinin kadına yönelik şiddeti hafife alan anlayışı ve devletin duyarsızlığı bir araya gelince ortaya çıkan tablo bu.
8 Mart’ta kadın oldukları için şiddet gören ve yaşamını yitiren kadınları bir kez daha anıyoruz. Onları hakkıyla anmak için 8 Mart’ımızı kutlayan erkek yöneticilerimizin kutlama mesajlarını iade edip, “Kutlamıyoruz! İsyandayız” diyoruz.
Kadın cinayetlerinin önlenmesi, ucuz ve güvencesiz çalışmanın engellenmesi, kadınların daha özgür ve eşit bir dünyada yaşaması için kadınlar bir araya dayanışmaya diyoruz… Bize esnek çalışma modelleriyle pozitif ayrımcılık yaptığını iddia eden, emeğimizde gözü olan patronlar kulübü TÜSİAD’a; hükümete; medyada “su testisi yolunda kırılan” imajını bizlere bahşeden medyada orada burada her yerdeki adamlara; her gün 3 çocuk doğurmamızı ferman buyuran Başbakana; onun sözünden çıkmayan, kadınlar lehine hiçbir uygulamanın altında imzasını göremediğimiz Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Selma Aliye Kavaf’a ve iş yerlerimizdeki tekerlekli koltuklarımızda geçirdiğimiz saatlerimizin dışında tuvalette geçirdiğimiz ihtiyaç molalarımızın bile hesabını tutan ince hesapçı patronlara, hepsine direnmek için “Kadınlar Bir Araya Dayanışmaya!”